Bunları Yazmak Gerek 11: Korsan Film İzlemeyen Neredeyse Yok: PES!

Adam ya da kadın, gazeteci olmuş, yazar olmuş, ‘saygın’ diye belki Yeşilçam Ödülleri adlı ‘şaka gibi’ organizasyonda (bu konuyu da yazacağız) oy kullanacak ve ne yapıyor: Evine servis edilen korsan filmleri izleyip, bir de utanıp sıkılmadan henüz gösterime girmemiş bu filmler hakkında ahkâm kesiyor. Yani her tür yasa dışı faaliyete karşı çıkması ve içinde yer almaması gereken büyük ya da küçük gazetelerin yazarları yasa dışı ürünleri ‘bizzat’ kullanıyor, sonra da akıl veriyorlar: Memlekette şu bu oluyor diye… Pes; daha da ötesi oha! Sen önce kendin yasa dışılığa para ödeme yahu! Ha, bir de, içinde bulunduğun grubun desteklediği kötü filmleri övüp durma!

Sinema bir sanat dalı! Anlamayan varsa bir daha yazayım: SANAT! Çok komplike, üretimi çok zor, her saniyesi plânlanır ve öyle çekilir. Sinemada izlenir. Anlamayanlara: SİNEMA SALONUNDA İZLENİR! Sonra da hem sahip olmak isteyenler ve hem de sinemada kaçıranlar için yasal DVD kaydı satın alınır, evde izlenir. Ancak bu şartlarda izlenerek bir filmin artistik, teknik, öyküleme vs. değerlendirmesi sağlıklı yapılabilir. Bunun dışında “herkesten önce görüp ukalâlık yapayım” diye korsandan seyredilip yarım yamalak cahilce yorumlar yapılmaz. Bu cehaletle Türkiye’de köşe yazarı olunur da, sinema yazmak için önce asgari kurallara uymak ve saygılı olmak gerekir. Peki, benim bu yazdıklarımdan kim etkilenir. Sinema yazarlarının bile korsan izlediği bu memlekette hiç kimse! Böyle olur da ne olur? Kendi kendimizi kandırır durur, hayaller görüp, ömür tüketiriz işte; AB falan diye!

Yazık oluyor ve ben bu okumuş cahillerden çok korkuyorum. Kendi alanıma bakarsak, onları ciddiye alıp okuyanlara çok kötü örnek oluyorlar, çok…

Hakan Ruhi Sitro Adlı Okura Not:

Değerli okur, basını takip ettiğiniz aşikar; o kadar fazla örnek var ki… Belli ki son zamanlarda adama değil de ‘bir kadın’a kızmışsınız. “Kimlik açıkla” diyerek birazcık beni tahrik etmek istemişsiniz. Ben genel olarak ‘korsan’ kavramına nasıl teslim olduğumuzu vurguladım ve aslında yazının düzeyini de yüksek tuttum. Meselâ o kadınlardan bir kadının arka arkaya film izleyip “Sahtekar – Changeling” için yaptığı “Angelina Jolie’nin dudakları Mandrake’nin Abdullah’ı gibi olmuş” yorumundaki gibi ilk mektep seviyesine inmedim. Yanıtınızı aldınız sanırım. Eğer Türkiye’de yaşıyor, sinemaya da ilgi duyuyorsanız, benim bu yazıyı yazarken neremden konuştuğumu gayet iyi bilmeniz gerekir. Somut olmayan hiç bir şeyi kaleme almam. Bundan emin olabilirsiniz.

(25 Ocak 2009)

Ali Ulvi Uyanık

aliuyanik@superonline.com

Lorna’nın Sessizliği

Lorna ile sonunda tanıştım. Pera Müzesi’nin Bağımsız Filmler başlığı altında sunduğu üç önemli filmden birisi olan Lorna’nın Sessizliği, telâşlı bir iş çıkışı, kalabalık Beyoğlu sokaklarında uğradığım sekteler ile biraz gecikmeli de olsa beni tüm bunlardan sıyırmayı başardı. Artık ne geride bıraktığım insan sürüsü ne de gürültüsü vardı… Lorna’nın Sessizliği tüm ruhumu sarmıştı…

Filmde, ortada bir kamera olduğuna inanmanın güçlüğü ve şaşkınlığı git gide büyüleyici bir hal alıyor. Güçlü alt metni ile Lorna’nın Sessizliği sizden zihninizi zorlamanızı istiyor.

Hayat; Lorna’yı anlaşmalı evlilikler yapmaya mecbur bir kadın olmaya zorlamış. Lorna’nın da buna pek itirazı yok gibi görünüyor. Ancak film ilerledikçe ve siz Lorna’yı tanıdıkça onun nasıl çıkmazda ve derin bir baskı altında olduğunu görüyor ve onu anlamaya başlıyorsunuz. Her şeye “evet” demeye alışmış olmanın verdiği dayanılmaz sancısını taşıyor Lorna…

Kendimizi Lorna’nın yerine koymak için “anlaşmalı evlilik” yapan ya da benzer bir çıkmazı yaşayan birisi olmanıza gerek yok. Hangimiz gerçek olanın yitip gitmesine göz yummadık ki…

Bu sebeple film kilometrelerce öteden, bambaşka ve belki de hiç alışık olmadığımız bir hayat çıkarmasına rağmen karşımıza biz onu hiç yadırgamıyoruz. Belki de kendi içimizde bir yerlerde gizli olan Lorna uyanıyor.

Eğer günün birinde kalbinin sesini duyuyorsa insan, yine de umut var demektir. Yüreğin çığlığı aklı uyutmadığı zaman vicdan çıkagelir sessizce beklediği yerden. Kırgın ve başkalaşmış… Akıl da öcünü almak için ona her türlü oyunu oynamaya hazır. İşte o zaman bambaşka bir sessizlik başlar. Sadece ve sadece özgür iradeniz ile sessiz kalmanız dileğiyle…

(23 Ocak 2009)

Gizem Ertürk