Alacakaranlık’tan Gençliğe Hitabe

Twilight serisinin dördüncü filmi Twilight Saga: Breaking Dawn – Part 1 (Alacakaranlık Efsanesi Şafak Vakti Bölüm 1) tıpkı Hary Potter’ın son iki filminde uygulanan taktikte olduğu gibi ikiye bölündü.
Ve yine beklendiği gibi gişe rekorları kırıyor.
Tabii Twilight’ın hinlikleri bununla sınırlı değil.
İzleyici kitlesini özellikle gençlerin oluşturduğu Twilight’ın sondan bir önceki bölümü Breaking Dawn adeta gelenek, görenek ve ahlâk bilgisi dersi gibi.
Nasıl mı?
Bir kere gençler kendi hayatlarıyla ya da hayalleriyle bir şekilde bağlantı kuramadığı bir filmi böylesine sahiplenmez.
Twilight, her ne kadar vampir ve kurt adamlarla dolu fantastik bir hikâye gibi görünse de bu tiplemeleri (görünüşlerindeki gerçeklikten de dolayı) kendi hayatlarında bulmaları olası. Bella ve Edward arasındaki ilişkiyi fena halde ciddiye alıyor ve kendileri de tıpkı Edward gibi bir sevgili bulma hayalleri kuruyorlar.
Peki Edward’ın vampir olmak dışındaki özellikleri neler?
Bir kere yaşı büyük ve olgun…
18 yaş altı genç kızlara bak böyle büyük bir adamla birlikte olursan baştan bir şeyleri kabullenmelisin mesajı veriliyor bir kere.
Peki, yaptın bir hata ve aşık oldun, o halde mutlaka evlenmelisin.
Evlilik dışı ilişki yaşamamalısın diyerek okuldu, eğitimdi, kariyerdi her şey bir kenara bırakılıyor.
Evlilikten önce cinsel bir yakınlaşma kesinlikle yaşanmıyor.
Bir de işin içine bebek girince, durumun ciddiyeti giderek artıyor.
Bu yaşta hamile kalan her kıza o çocuğu dünyaya getirmemesi öğütlenir.
Çünkü kendisi daha çocuktur ama filmimiz sizin günahlarınızı o masum yavru çekmesin diyerek onu dünyaya getirme pahasına annenin ölümü daha doğruymuş gibi gösteriyor.
Tabii bir de annelik içgüdüleri var.
Kan içmeler vs…
Bella’yı yavaş yavaş öldüren bebek önce şeytan sonra da günahsız bir melek oluveriyor.
Gelenek ve göreneklere uygun düğün hazırlıkları, bebeğe iki tarafın annesinin harflerinden uydurmasyon bir isim türetmeler daha neler neler…
Kısaca Twilight Saga bu bölümde gençliğe hitabe gibi.
Tabii bir de genel olarak filmin sinemasal olarak verdiği tattan söz etmek gerekirse, yerle yeksan olduğunu söylemeye gerek var mı bilmiyorum.
Filmin 15, hadi bilemediniz 30 dakikası alacak bir mevzu 120 küsür dakikaya öyle bir yayılmış, öyle bir yayılmış ki, bir an kendimi bir brezilya dizisinde sandım.
Göz göre göre yoluyorlar fanları.
Filmin maliyeti de ilk gün çıkmıştır eminim.
Çünkü bütün film neredeyse kapalı mekânlarda geçiyor.
Bir balayı evi, bir de Edward’ların evi.
Güzel iş valla.
Yine de takdir etmek lâzım.
Bakalım son bölümde nasıl bir taktik uygulayacaklar, bekleyip göreceğiz.

(01 Aralık 2011)

Gizem Ertürk