Sinecine Dergisi’nin 8. Sayısı Çıktı

Türkiye’nin ilk ve tek hakemli sinema dergisi Sinecine’nin 8. sayısı [2013> (4)2 > Güz], farklı disiplinleri sinema ortak paydasında buluşturmak ve farklı konuları tartışmak için Prof. Dr. Hasan Akbulut editörlüğünde çıktı. Dergide Çağla Karabağ Sarı, Eren Yüksel, Nagehan Tokdoğan, Sevcan Güğümcü, Önder Özdem, Ebru Yener Gökşenli, Emrah Özen, Burçin Kalkın Kızıldaş ve Ş. Ezgi Mert’in yazıları var. İlk sayının içeriğine ve diğer sayıların özetlerine derginin web sitesinden ulaşılabiliyor. Sinecine’nin 9. sayısı için yazı ve katkı beklenen dergiye makale gönderimi için son tarih 30 Kasım olarak belirlendi. Sinecine Dergisi’nin 9. sayısının [2014> (5)1] editörlüğünü de Prof. Dr. Hasan Akbulut yapacak. Derginin yeni sayısı için yazılarınızı sinecine@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Hepsi Birarada Kapak Fotoğrafları
  • Altın Palmiye’li Hayırsızada Üzerine

    63. Cannes Film Festivali’nde yılın en iyi kısa animasyon filmi seçilerek Altın Palmiye ödülü kazanan 15 dakika uzunluğundaki renkli “Barking Island / Chienne d’Histoire / Hundeelend / Hayırsızada” Avustralya’daki Melbourne ve Fransa’daki Clermont-Ferrand Film Festivalleri’nin programlarında da yer almıştı.

    Antalya Film Festivali’nde de “Hayırsızada”nın yönetmeni ve senaryo yazarı Serge Avedikian (01 Aralık 1955 Erivan, Ermenistan doğumlu) Kısa Film Atölyesi de gerçekleştirmiş ve burada yönetmenle bir söyleşi de yapılmıştı. Serge Avedikian aynı zamanda Antalya Film Festivali Kısa Film Ödüllleri Seçici Kurulu’nda yer almıştı.

    Bu yazımızda (ilerleyen satırlarda) “Hayırsızada” filmine konu alan 1910 yılındaki korkunç olayın/katliamın bir Fransız tanığının çarpıcı izlenimlerini de bulabileceksiniz.

    1910 yazında İstanbullara bedava bekçilik ve çöpçülük hizmeti veren 80 bin kadar sahipsiz köpeğin Hayırsızada / Sivriada’ya atılarak öldürülmesini konu alan korkunç olay Toplumsal Tarih Dergisi’nin Ağustos 2010 tarihli sayısındaki “1910’da gerçekleşen Büyük Köpek İtlafı” başlıklı kapak konusunda da işlendi. Dergideki makale Irvin Cemil Schick imzasını taşımaktadır.

    Osmanlı Tarihi’ndeki Köpek Katliamları ve Sürgünleri

    Kanuni Sultan Süleyman döneminde İstanbul’da bin kadar köpeğe kıyıldığı, Sultan 1. Ahmed döneminde köpeklerin toplanarak Üsküdar’a sürüldüğü tarihçilerce belirtiliyor. 19. yüzyılda İstanbul’da 40 ila 50 bin sokak köpeği olduğu tahmin ediliyor. Bir İngilizi öldüren bu köpeklerden kurtulmak isteyen ilk Padişah 2. Mahmut olmuş ve bunları toplatarak
    Sivriada’ya yollatmak istemiş. Köpekleri taşıyan tekneler karaya oturunca bu olay Allah’ın bu uygulamaya karşı çıktığı şeklinde yorumlanmış ve plândan hemen vazgeçilmiş. Sultan Abdülaziz döneminde de tatbik edilmek istenen plândan kentte çıkan büyük yangınlar Allah’ın yeni bir gazabı olarak olarak yorumlanarak bir kez daha vazgeçilmiş. Alman İmparatoru 2. Wilhelm’in İstanbul seyahatleri öncesinde de (1889 ve 1898) köpek katliamı gündeme gelmiş ve bunu plânlayanlar, 2. Abdülhamit ile onun yakını Doktor Spyridon Mavrogenis’yi aşamamışlar. 1902’deyse Hattat Şefik Seyfi Bey’in İstanbul’un köpeklerinin kurbanı olduğu iddiaları da bulunuyor. Köpekleri İstanbul sokaklarında istemeyenler “Avrupa’nın medeni şehirlerinde başıboş, sahipsiz köpek yok. Bizde de öyle olmalı,” fikrini bıkmadan usanmadan savunmuşlar. Bu azılı köpek düşmanlarının amaçlarına ulaştıkları yılsa 1910 olmuş.

    Önce Köpeklere Sonra İnsanlara Kıyıldı

    Sivriada Köpek Katliamı’nın olduğu yıl (1910’da) “1909’da tahttan indirilen 2. Abdülhamit avlarda ateşli silâh kullanmayı yasakladığı için, o tarihten sonra İstanbul’da yunus balıklarının sayısının arttığını” yazan Henri Bertrand Bareilles 1918’deyse şunları yazmıştır: “İttihat ve Terakki hükümetinin köpek katliamı ilerideki insan kıyımlarına bir ön hazırlık, bir prova niteliğindeydi.”

    Kötü Yönetim Üç Milyon İnsanın Canına Mal Oldu

    Yeniçerilerileri ortadan kaldıran, onları salkım saçak ağaçlara astıran Padişah 2. Mahmut’un bir İngiliz vatandaşını öldürdükleri için plânladığı ancak İstanbullulardan gelen yoğun tepkiler üzerine vazgeçtiği sokakların köpeklerden arındırılması plânını gerçekleştiren İttihat ve Terakki hükümeti 1914-1918 arasında Osmanlı’yı Almanya’nın güdümünde Birinci Dünya Savaşı’na sürükleyerek imparatorluk nüfusundan üç milyon insanın ölümüne neden olmuştur.

    1910 Sivriada Köpek Katliamı’nın Fransız Tanığı Robert Gillon

    35 yıl önceki (Ekim 1975 tarihli) Hayat Tarih Mecmuası’nda “Sürgün Köpekler” başlığıyla 1910 yaz aylarında Sivriada köpek katliamını gören Fransız yazar Robert Gillon’un tanıklığı Eser Tutel’in çevirisiyle yayınlanmıştı. İşte bu yazıdan bazı çarpıcı bölümleri aşağıda bulabilirsiniz:

    Hayat Tarih Mecmuası’ndan “Sürgün Köpekler” Makalesi:

    ”İstanbul’un, sihirli güzelliğinin bütün ihtişamıyla gözler önüne serildiği bir akşam vakti rıhtıma ayak basarken, Galata’daki köpeklerden hiçbirinin ortalıkta görünmediğini fark ederek şaşırdık. Batı’da yayınlanan gazetelerden, yeni Jön Türk rejiminin, şehrin sokaklarının görünüşünü değiştirdiğini, bu arada sokakları dolduran binlerce köpeğin Marmara’daki ıssız adalardan birine atıldığını okumuştuk. (…) Son olarak üç yıl önceki ziyaretimde bakışları insanın kalbine işleyen bu yaratıkların binlercesini görmüş, bu zavallı yaratıkların adeta şehrin bir parçası olduğuna inanmıştım.

    Ama gerçek şuydu ki, yanılmıştık. Köpeklerin takibi, Narlıkapı, Yedikule gibi eski semtlerde gerektiği şekilde yapılamadığından ertesi gün daracık eski sokaklarda dolaşırken az köpekle karşılaşmadık. Öte yanda, Eğrikapı ve Tekfur Sarayı’ndan Haliç’e inerken de pek çok köpeğe rastladık.

    Nuruosmaniye Camii’nin yakınındaki Tokatlıyan’da öğle yemeğimizi yerken, dostlarımızla İstanbul’daki değişikliklerden bahsediyorduk. Derken söz köpeklerden açıldı.

    Masamızdaki dostlardan biri:

    “Onların hepsini Sivriada’ya attılar,” dedi. “Sivriada, Hayırsızadalardan biridir, her tarafı baştanbaşa kayalıktır, bu yüzden yeni misafirlerine hiçbir hayat hakkı tanımaz. Sizi Bursa’ya giderken Mudanya’ya götürecek olan gemi, o adaların açığından geçirecektir. Yanınıza kuvvetli dürbünler alın, belki şansınız yaver gider, uzaktan köpeklerin birkaçını görebilirsiniz.”

    (…) O akşam Perapalas Oteli’nin salonundaki koltukta, Fransızca resimli mecmuanın sayfalarını karıştırıyordum. Bir adanın kıyısındaki kayalıklarda ufukları gözleyen bir sürü köpek resmiyle karşılaşmayayım mı? Mecmuanın muhabiri, ömründe bu taraflara gelmemiş olacak ki, resmin altına öylesine uydurma, öylesine gerçekten uzak satırlar yazmıştı ki gülümsemekten kendimi alamadım. Tarifine göre köpek dolu bu adalar, Yunanistan açıklarında, Ege denizinin güneyinde bir yerdeydi.

    (…) Cuma günü kararlaştırdığımız saatte buluştuk. Bizi Sivriada’ya götürecek istimbotun adı Photica’ydı, sahibi de Rum’du.

    (…) Bir saate yakın bir süredir yol alıyorduk. Artık Sivriada iyice şekillenmeye başlamıştı. (…) Tepesi sivri mi sivri, bir kocaman kayalıktı Sivriada. Üzerinde tek bir yeşillik görünmüyordu. (…) Uzakta Büyükada, mor bir dağ biçiminde yükseliyordu. Uludağ ise çok uzaklarda, bulutlar arasında gizlenmişti.

    Çok geçmeden Sivriada’nın burunlarından birinin açığından geçtik. O anda da köpek havlamaları duyulmaya başladı. Yüz değil, bin değil, sayılamayacak kadar çoktular! Kıyıdaki çakıllı kumsal üzerinde birbirlerini ezercesine itişip kakışarak koşuşuyorlar, etlerinden et kopartılıyormuş gibi havlıyor, uluyor, haykırıyorlardı!

    Az sonra rüzgârla birlikte burnumuza dayanılması imkânsız pis bir koku geldi. Daha doğrusu kendimizi bu kokunun içinde bulduk. Kitleler halinde ölen köpeklerin kokuşmaya başlayan cesetlerinin kokusuydu bu! Dediklerine göre adada bekçiler vardı ve bu köpeklerle bir arada yaşıyorlardı. Adamlar ölen köpekleri kireç kuyularına atıyorlardı ama yine de bu pis kokuya engel olunamıyordu.

    (…) Dostum anlatıyor, bizlere bilgi veriyordu. Söylediğine göre, köpekler adaya çıkar çıkmaz, bir tatlı su kuyusu keşfetmişler ve hep birlikte kuyuya atlamışlardı. Bu öylesine ani olmuş ve o kadar çok köpek kuyuya atlamıştı ki, kısa zamanda kuyu köpeklerle dolmuş, hiçbiri kuyudan çıkamamış, sonunda bağıra bağıra ölmüşlerdi!

    İstimbotumuz, kıyıya fazla yaklaşmadan çevresinde dönüyordu. Yüzlerce, binlerce köpek havlayarak bize bakıyordu. (…) Koşuyor, atlıyor, havlıyor, kendilerini kurtarmamız için adeta yalvarıyorlardı.

    Bir ara garip bir şey oldu. Köpeklerden biri cesaretle denize atlayarak bize doğru yüzmeye başladı. Biz de bu cesaretini, onu istimbota almakla mükâfatlandırdık. Ona teneke bir kap içinde biraz su verdik. Haftalardan beri kireçli sudan başkasını içmemiş olan zavallı hayvan, verdiğimiz suyu kana kana içti. Onu gören bir başkası da bulunduğu kayalıktan kendini denize attıysa da bize kadar yüzemedi. Buralarda sular çok kuvvetliydi, akıntıyla birlikte sürüklendi, gitti.

    Artık bu çevrede daha fazla kalamazdık. (…) Zavallı hayvanları kaderleriyle başbaşa bırakarak oradan ayrıldık. Köpekler, şehirden her gün kendilerine yiyecek getiren tekneyi saymazsanız, kimbilir bir daha ne kadar zaman sonra insan yüzü göreceklerdi.”

    (24 Ekim 2013)

    Hakan Sonok

    hakansonok.sonok1@gmail.com

     

    Direniş Günlerinde Aşk

    Olivier Assayas’ın yönettiği ve Clement Metayer, Lola Creton, Felix Armand ile Carole Combes’in oynadığı Direniş Günlerinde Aşk (Apres Mai – Something In The Air), 27 Aralık 2013′de M3 Film dağıtımıyla Kurmaca Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Romantik karşılaşmalar ve sanatsal keşiflerle dolu bir yolculuk. 70´lerin başı, Paris… Genç lise öğrencisi Gilles kendini dönemin siyasal akımlarına kaptırmış, radikal düşünceleri ile kişisel tutkuları arasında gidip gelmektedir. Ait oldukları yeri bulmak isteyen Gilles ve arkadaşları önce İtalya’ya, oradan da Londra’ya sürüklenecektir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman: Türkçe Altyazılı / Orijinal
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor
  • 3. Teen International Shorts Festival

    13-19 yaş arası yönetmenlerin kısa filmlerinin yarıştığı, Türkiye’nin ilk ve tek uluslararası gençlik kısa filmleri festivali Teen International Shorts Festival bu yıl üçüncü kez düzenlenecek. Geçtiğimiz yıllarda yurt içi ve yurtdışından 400’den fazla filmin gösterimi yapan ve genç yönetmenleri İstanbul’da konuk eden festival bu yıl da katılımınızı bekliyor. TISFEST, bu yıl 22 – 26 Nisan 2014 tarihleri arasında düzenlecek. 5 gün sürecek olan bu uluslararası festivalin bir parçası olmak için tek yapılması gereken ise festivalin sitesini ziyaret ederek yarışmaya başvurmak. Festivalin son başvuru tarihi 01 Mart 2014 olarak belirlendi.

    3. Teen International Shorts Festival yazısına devam et

    Hartmut Bitomsky ve Filmleri Türkiye’de

    Alman Kültür Merkezi (Goethe-Institut Istanbul), İstanbul Modern Sinema işbirliğiyle yeni bir etkinlik gerçekleştiriyor ve Alman yönetmen ve yapımcı Hartmut Bitomsky’yi İstanbul’a getiriyor. Hartmut Bitomsky’nin çeşitli festivallerden ödüllerle dönmüş üç belgeseli, yönetmenin katılımıyla izleyicilerle buluşacak. Program kapsamında gösterilecek olan filmlerden ikisi 1980’lerde yaptığı Üçüncü Reich Otobanları (Reichsautobahn) ve Almanya’dan Kareler (Deutschlandbilder). Seçkideki üçüncü film ise ilk gösterimi 2007 Venedik Film Festivali’nde yapılan Toz (Staub). Hartmut Bitomsky 24 Ekim Perşembe günü, üç filminin gösteriminin ardından saat 19:00’da izleyicilerle buluşacak. 25 Ekim Cuma günü ise, Kadir Has Üniversitesi’nde bir Masterclass gerçekleştirecek.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yeni Film Dergisi’nin 30 – 31. Sayısı Çıktı

    Yeni Film Dergisi 30 – 31. sayısında “aslolan hayattır” ve “hayat kurmacadan daha renklidir” sözlerine uygun olarak Gezi direnişinin izlerini sürüyor ve bu özel sayısını, Gezi’den başlayıp tüm ülkeye sathına yayılan eylemlerde, devlet şiddeti sonucu hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Ahmet Atakan, Abdullah Cömert, Medeni Yıldırım ve Mehmet Ayvalıtaş gibi isimlere adıyor. Yeni Film Dergisi’nin son sayısında yer alan yazılar arasında, “Meryem ya da Yaşama Terk Edilmek” (Emel Çelebi),”Bahar,  İsyan Şenlik ve Ölüm Doluydu” (Necla Algan) ve “Menekşe’den Önce ve Sonra: Geri İstiyoruz Onları” (Seray Genç) yazıları var.

    Kitap Hırsızı

    Brian Percival’ın yönettiği ve Sophie Nélisse, Ben Schnetzer, Geoffrey Rush ile Emily Watson’ın oynadığı Kitap Hırsızı (The Book Thief), önümüzdeki aylarda Tiglon Film dağıtımıyla Tiglon Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
    2. Dünya Savaşı’nın Yahudilere karşı oldukça acımasız davrandığı günlerde geçen hikâye, okuma tutkusuyla kitaplara sarılan küçük Liesel ile onun koruyucu ailesinin evinde saklanan kaçak Yahudi Max’in dostluğunu beyazperdeye taşıyor. Olağanüstü şartlarda tanışan ve kitapların büyülü evrenine beraber dalan ikilinin karşısında, dış dünyada vahşi bir savaş devam eder.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman: Türkçe Altyazılı / Orijinal
  • IMDb
  • Kitap Hırsızı yazısına devam et

    Sinemanın Kazanovası: Fellini

    Pera Film, sinemanın ustaları dizisini Sinemanın Kazanovası: Fellini programıyla sürdürüyor. Tıpkı Kazanova gibi efsanelerle çevrili ve gene onun gibi İtalya’nın en önemli isimlerinden biri olan dünyaca ünlü yönetmen Federico Fellini büyük bir ustaydı, gerçeküstü bir karnaval havasını keskin toplumsal eleştiriyle birleştiren benzersiz bir sinema stili yaratmıştı. 2013 yılı Fellini’nin ölümünün 20. yıl dönümü. Pera Film, İtalyan Kültür Merkezi ve İtalyan Dışişleri Bakanlığı işbirliğiyle sunduğu bu anma programında Federico Fellini’nin dokuz filmine yer veriyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Sinemanın Kazanovası: Fellini yazısına devam et