Şu Ergenler Arasında…

Tesadüfler insanı sevindirir çoğunlukla… Bir müjde gibi, bir mutluluk kaynağı olarak çıkar karşınıza, gülümsetir insanı.

Ergen çocuk babası olarak, en büyük sıkıntımız oğlumla aramızda bir türlü tutturamadığımız iletişim. Yaş farkı da var, ama bunun yeri ve sırası değil… İnadına karşı çıkıyor, bir söylediği diğerini tutmuyor, lâf kalabalığına getirip kendisini haklı çıkartıyor. Okulunu, ders çalışmasını geçtim… Alıp başını gezmeye gidiyor, biz köşedeki bakkala gittiğini sanırken… birkaç araç değiştirerek gittiği Sultanahmet’ten, Ayasofya Müzesi’nden, Arkeoloji Müzesi’nden, gıcıklığını katmerlendirmeyi sağlayan fotoğraflar yolluyor. Annesi bir yandan, ben öte taraftan elimiz ayağımız buz kesiyoruz…

Keyifli ve doyumlu dönem…

Kuraldışı Yayınları arasından çıkan (1-5 çocuklar için “Denemediğim Yol Kalmadı”, 6-11 yaş arasındakiler için “Sabrımı Zorluyorsun”dan sonra) 12-17 yaş dönemini ele alan “Artık Hiç Anlaşamıyoruz” kitabını okudum. İlginç bir yaklaşımı var yazarın… Keşke yukarıda adını sıraladığım iki kitabı da okumuş olsaydım, belki daha iyi olurdu aramız.

Ergenlerin sorunlarının temelinde yatanları, bunların nasıl karşılanması gerektiği, ne yapılırsa hasarsız ve gülümseyerek atlatılabileceğini anlatıyor, hem de yalın bir dille şirin çizgiler eşliğinde. Çok da başarılı…

Şipşak Aile…

Pete (Mark Wahlberg) ve Ellie (Rose Byrne) hiç çocukları yokken, aralarında 15 yaşında asi bir kızın da (Isabela Moner) bulunduğu üç kardeşi evlat edinirler. Hepinizin beklediği gibi olur olmaz, beklendik beklenmedik birçok olay olur… Çocuklar, anne babaya ısınmanın, anne baba da onların nasıl hoşnut edileceğinin yolunu bulmaya çalışırlar. Bu evlât edinme öyküsü, bir yanıyla komik bir yanıyla trajik diğer yanıyla da duygusal…

Aile olmak zordur; bunun bir gece içinde beş kişilik bir aile olması ise zorun zoru olsa gerek. Sosyal Hizmetler Danışmanları başta olmak üzere, okulda öğrenciler, aile büyükleri ve arkadaşların her birinin düşüncesi farklıdır. Sıkı ve sımsıcak bir film çıkarmış Yönetmen Sean Anders, zaten kendisi de bir evlâtlık ve yaşamından gözlemlediklerini aktarmış senaryoya…

Evlâtlık olmak bir dert!

Sinemanın (şimdilerde de televizyonun) çok sevdiği öykülerden biridir evlât edinmek, evlâtlık konusu… İstediğiniz yöne çekilebilir, düşlediklerinizi ve mesajlarınızı rahatlıkla iletebilirsiniz, öyküyü istediğiniz gibi yönlendirebilirsiniz.

Bunların hepsi filmde var… Keyifle ve nezaketle anlatılmış. Evlâtlık olmak hem anne baba (biyolojik olanları da unutmamak gerekir) hem de çocuklar için yaşamsal belirleyicilikte… Nasıl gerginlikler yaşanır, nasıl kavgalar çıkar akla hayale gelmez… Aynı şekilde müdahale edeceğiniz bir durumda da “acaba” kuşkusu kemirir her iki tarafı da…

Yine de ergen konusu…

Ben, belki içinde bulunduğum konum gereği, yine de; avazı çıktığı kadar bağırmayı maharet saymayı, hiçbir yararı olmadığı deneyimlenmiş olmasına karşın daha ilk cümlede ses tonunun yükseldiği ve tabii, hemen arkasından kapıların çarpıldığı, gerginliklerin tüm güne yayıldığı ergenlik açısından izledim filmi.

Her kesimden, her yaştan herkesin alabileceği bir mesaj var zaten filmde. Kim hangisini almak isterse…

(11 Nisan 2019)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com