Seyfi Teoman’ın Yeni Filmi “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” Cannes Film Festivali’nin Atölyesi’ne Seçildi

Seyfi Teoman’ın ikinci, Bulut Film’in üçüncü uzun metrajlı filmi Bizim Büyük Çaresizliğimiz 13 – 24 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek 62. Cannes Film Festivali’nin yapım aşamasındaki projelerin katıldığı, ortak yapım platformu Atölye’ye (L’Atelier) seçildi. Barış Bıçakçı’nın aynı adlı romanından uyarlanan ve çekimlerinin Eylül sonunda başlaması plânlanan filmin yapımcılığını Türkiye’den Bulut Film, Almanya’dan Una Film ve Hollanda’dan Circe Films üstleniyor.

  • Basın Bülteni
  • Atölye (L’Atelier) Hakkında
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Seyfi Teoman fotoğrafları için tıklayınız.
  • NOKTA’lar ve USTA’lar

    Alfred Hitchcock, The Rope (1948) filmini “tek plân” olarak çeker(mi?). Filmin başında olayın geçtiği daire dışardan gösterilir ve bir kişi (Hitchcock) binanın önünden geçer. Daire içinde başlayan asıl filmde iki arkadaş, sırf merak yüzünden öldürdükleri arkadaşlarını bir sandığa kapatarak, sandık üzerinde bir parti verirler. O günlerde sinema tekniğine göre kameraya belli bir uzunlukta (sürede) boş film takılabilirdi ve bu sizin çekim sürenizi kısıtlıyordu. Hitchcock, tek plânda çekmek istediği filmini, hiç şüphesiz önce senaryo düzeyinde çözümledi. (Bu 1) Sonra bunu realize ederek kamera ile saptadı ama değindiğimiz gibi belli bir süre çekim yapabilecekti.

    Tek plândan oluşan bir film yapmak istediğiniz zaman, senaryoyu da buna uygun olarak yazarsanız, çekim sonralarını objektifi tamamen dolduran bir görüntü denk getirerek, burada kameradaki filminizi yenileyerek, kaldığınız yerden devam etme olanağınız olacaktır ve Hitchcock bunu başarı ile yaparak, kesintisizlik hissini seyirciye veriyor, aslında 7-8 (doğru rakamı vermek için filmi tekrar görmem gerek) çekim yapıyor. Seyircide oluşturulan bu kesintisizlik duygusu, düşünülenin gerçekleşmesini doğrularken, yapılanın mantığı gereği, olay “tek bir mekânda” geçecektir ve olayın süresi ile filmin süresi eşit olacaktır (81 dakika / yoksa 80+1 mi?) Böyle bir filmin görüntü yönetmenlerini anmadan geçmemek gerek. Bunlar Joseph Valentine ve William V. Skall.

    Derviş Zaim’in Nokta’sının da böyle bir tutku ile “tek plânlık” bir film olarak çekildiğini öğrendiğimden beri merakımı çekti. Günümüzde gelişen teknoloji ile Hitchcock’u kısıtlayan çekim süresi de artık söz konusu değildir. Tek plânın cazibesi ile yola çıkılırken, bulunan yazı yazma yöntemi ilgi çekici bir çıkış noktası:

    (1) Sorun yukarıda da belirtildiği gibi, öncelikle senaryo aşamasında gerçekleştirilmeyi gerektiriyor. Zaim’in filminde bunu söylemek biraz güç. Giriş bölümü taa Moğol istilâsı günlerine gidiyor ve tuza yazılan “Af’allahü anh – Allah affetsin” yazısının, yazılış sürecinde öyküyü başlatıyor. Eğer bu yazının yazıldığı yer = tuz ise, o günlerde de orası öyle tuz mu idi? (Bu 2) Bu şekilde bir sorgulamaya girmeden, film bazında olayı alırsak, yazının nun harfinin nokta-sı konulmadığından yarım kalması ile üzerinden geçen zaman içinde yazının akıbetini atlayarak günümüze geliyoruz. O günlerden bu günlere geçişte, “tuz”dan başarılı bir zaman atlaması ile geldiğimiz günümüzde, öykü birbirinin içine girmiş sekanslarla kah “gökyüzü”ne yapılan çevrinmeler, az sayıda da olsa yine “tuz”da yapılan çevrinmelerle ile birbirine bağlanan, öykünün farklı zamanlarda geçen bölümleri ile anlatılıyor. Böylece, öykü kesintisiz(miş) gibi anlatılıyor ama, gerçekte kesintisizliği yok, araya -başlangıçtaki çok uzun tarihi süreci göz önünde bulundurmasakda- öykünün farklı duraklamaları, “tuz”un içinde farklı durakları (mekânları) var. (Bu 3)

    (2) Bir hattat olarak kahramanımız, eline kalemi kâğıdı alıyor ve yazmaya başlıyor ve çizdiği çizgiye “elif” der isek çevrinme ile kadraj dışında kalıp, sekans kesilmeden tekrar görüntüye girince, kadrajdan çıkmadan önce çizdiği çizginin bulunmadığı bir yazıyı, bitirmiş olarak, eğitim almaya geldiği hocasına gösteriyor. (O çizgiyi “elif”i hiç çizmese idi.)

    Tüm bu noktalara rağmen Nokta sinemamızda önemli bir örnek olmaya devam ediyor. Lars von Trier, Dogville filminde normal mekânlarda anlatılabilecek bir öyküyü tüm mekânlarından soyutlayıp, bir platform üzerinde, anlatmıştı. Filmi seyredince ilk aklıma gelen şey, bu soyutlanmadan yapılsa idi film nasıl olurdu? Eğer iyi yönetilmiş ise film o şekli ile de dikkat çekebilirdi, ama hiçbir zaman Dogville kadar ilginç olamazdı. Aynı şey Nokta için aklıma geliyor, Zaim öyküsünü farklı ama geçebilecekleri mekânlarda anlatsa idi, oralarda çekim tekliği ilkesine bağlı kalabilirdi. O şekilde bile filminde kullandığı, tuz / gökyüzü bağlantılarına benzer, fakat daha farklı ve her birinde değişebilen bağlantılar kullanabilirdi. Film nasıl olurdu? (Yapılmadan bir şey söyleyemeyeceğim.)

    Film yapmak, görsel bir anlatıma ulaşmaktır, öykünün açılımları “sözler” ile açıklansa da, görüntü hem olayın anlatımında, hem de -görsel özelliği ile- açıklanmasında ve seyircileri ikna edebildiği hallerde, film “artı-lara” doğru yol alır. Nokta olayın bölümlerini anlatırken sabit veya hareketli kamera ile yapılan çekimlerinde görüntü yönetmeni Ercan Yılmaz belli bir başarıyı yakalamış. Çekimin kesintisizliği oyuncuları yönlendirme (yönetmen) ve oynama (oyuncular) bakımından da, başarı ile çözümlenmiş. Senaryodan kaynaklanan aksaklıklar, çekim biçiminin ilginçliği ile görmezden gelinebilir. Tüm bunlardan sonra, diyebiliriz ki Nokta sinemamızda yıllar sonra da adı anılacak filmlerden olacaktır.

    Devrim Arabaları (Tolga Örnek), mühendis ve usta-ların filmi idi, yapılacak iş ısmarlama idi ve belirli bir süre de bitirilmesi gerekiyordu, Usta’mızın ise zorlayanı yok -kendisinden başka (bir de arkadaşının oğlu-?) önünde işin yetiştirilmesi gerekli bir süre de yok ama o evinin dışına kurduğu, sanayiideki ekmek parası dükkânından hariç atölyesinde, gece yarıları karısını yatakta yalnız bırakarak ve tek başına uçak’ını yapmaya çalışıyor. İlk deneme başarısız olacaktır, karısı evi terk edecektir, dükkân ve atölyesinde çalışmaya devam edecek, elinde olmayan bir pervaneyi arayacaktır. Bir an gelir, umutlar cazibesini yitirir ve her şey terk edilir, hatta imha edilir. Beklenilmeyen bir anda umutlar tekrar yeşerecek ve bu kez, her bitirilince ulaşılmak istenilen hedefe bir basamak kalınca, artık adım atılmak istenilmeyecektir. Son bir destek (karısı uçağa biner) ve Usta’mız artık uçacaktır ve (unutmayacağım final) film Usta-mızın Uçağ-ı havada iken biter.

    Devrim Arabaları’nda Usta-lar birden fazla idi, Usta’da ise bir tane. Bir uçak yapma veya yapılan uçağı uçurabilme sürecini anlatan -bu arada yaşamın diğer gelişmelerini, insan ilişkilerini de anlatan- filmin asıl ilginç olan tarafı anlatılanın bir “mekân” içinde anlatılıyor olması. Bu mekân usta’nın atelyesi, dükkânı, evi, Eskişehir sokakları. Oyuncular (öykünün kahramanları) ön plâna çıkarılmadan, çoğunlukla toplu sahnelerde, bulundukları mekânın dolayısı ile yaşamın içinde anlatılıyor, anlatılanlar. Kadraj içinde birden fazla oyuncu, bir gerçekliğin içinde hareket ediyorlar, fazla kamera hareketi yok, var olduğu zamanda hiçbir gereksiz hareket yapmadan ve teknik canbazlıklara kaçmadan yapıyor.

    (17 Mayıs 2009)

    Orhan Ünser

    Uçan Süpürge, Erkekliği Sorgulamaya Devam Ediyor

    Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, 70’lerden günümüze Türkiye sinemasındaki erkek karakterlerin nasıl kurulduğunu tartışmaya açıyor. 80’lerin yükselen kadın kimliği karşısında iktidarını yitiren erkeklerinden, 90’ların bunalımlarından bugünün taşra kökenli genç erkeklerine sinemamızın konuşulacağı Kâbuslar, Delilik ve Bunalım başlıklı söyleşiye, yazar Umut Tümay Arslan, Altyazı Sinema Dergisi’nden Övgü Gökçe ve sinema eleştirmeni – yazar Fatih Özgüven konuşmacı olarak katılacaklar. 11 Mayıs Pazartesi günü yapılacak söyleşi Ankara Alman Kültür Merkezi’nde saat 18:30’da başlayacak.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Uçan Süpürge, Erkekliği Sorgulamaya Devam Ediyor yazısına devam et
  • Ali Poyrazoğlu


    Ali Poyrazoğlu (Saygın bir tiyatro adamı olduğuna şüphe yok, keza Hadi Çaman’ın da. Fakat nedense bir kuşağın aklına hep Türk sinemasını batıran seks filmleri furyası zamanında çevirdikleri filmlerle gelirler. Tamamen çıplak görüntüsü vermek için kadın çorabı giydikleri filmler. Belki de hata, o zamanlar bu filmlere fazlaca rağbet göstererek sanatçıları yanlış yönlendiren bizim kuşağımızdadır. Filmlerinden bazıları: Yok Devenin Başı, Sev Doya Doya, Şipşak Basarım, Bu Baba Başka Baba, Beş Atış Yirmibeş, Ye Beni Mahmut, Kartal Pendik Gittik Geldik, Tatlı Sevgilim Kaymaklı Lokum, Oh De Yavrum Oh De.)


    Robert De Niro (Avcı – The Deer Hunter’daki Michael.)


    Atilla Yiğit (Usta’daki Kadir.)

    İstanbul Film House Uygulamalı Sinema Atölyesi Başladı

    istanbulfilmhouse.com web sitesi tarafından internet üzerinde verilen online sinema eğitiminin tamamlayıcısı olan Uygulamalı Sinema Atölyesi’nin ilki, Evrensel Sinema Kitapları Yayın Evi’nin “Kadıköy, Osmancık Sokak, No: 7/4″de yer alan Cafe’sinde 09 Mayıs Cumartesi günü başladı. Bu uygulama atölyesinde site üzerinden verilen teorik bilgilerin film üretimi yönünde uygulamasının ardından bir kısa film de çekilecek. Bu kısa filmin oluşturulmasının çeşitli aşamalarında eğitmenlerin yönlendirme ve koordinasyonu altında atölyede eğitim alan öğrenciler yer alacaklar.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    İstanbul Film House Uygulamalı Sinema Atölyesi Başladı yazısına devam et
  • Ömer Kavur Anılıyor

    Sevilen yönetmenimiz Ömer Kavur, vefatının 4. yılında anılıyor. Merhumun Zincirlikuyu Mezarlığı, Cami yanı, 13. adadaki kabri başında 12 Mayıs Salı günü 12:30’da yapılacak buluşmada sevenleri biraraya gelecek. Buluşmaya gitmek isteyenler için 12:00’de Taksim AKM önünden otobüs kaldırılacağı öğrenildi.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Ömer Kavur Anılıyor yazısına devam et
  • Robert De Niro 1


    Robert De Niro (Avcı – The Deer Hunter’daki Michael.)


    Atilla Yiğit (Usta’daki Kadir.)


    Ali Poyrazoğlu (Saygın bir tiyatro adamı olduğuna şüphe yok, keza Hadi Çaman’ın da. Fakat nedense bir kuşağın aklına hep Türk sinemasını batıran seks filmleri furyası zamanında çevirdikleri filmlerle gelirler. Tamamen çıplak görüntüsü vermek için kadın çorabı giydikleri filmler. Belki de hata, o zamanlar bu filmlere fazlaca rağbet göstererek sanatçıları yanlış yönlendiren bizim kuşağımızdadır. Filmlerinden bazıları: Yok Devenin Başı, Sev Doya Doya, Şipşak Basarım, Bu Baba Başka Baba, Beş Atış Yirmibeş, Ye Beni Mahmut, Kartal Pendik Gittik Geldik, Tatlı Sevgilim Kaymaklı Lokum, Oh De Yavrum Oh De.)

    17 Yeniden

    Burr Steers’ın yönettiği ve Zac Efron, Leslie Mann, Thomas Lennon ile Melora Hardin’in oynadığı 17 Yeniden (17 Again), 19 Haziran 2009’da Warner Bros. dağıtımıyla Fida Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    1989 yılında lise son sınıf öğrencisi olan Mike, 20 yıl sonra, evliliği sallantıda, işte terfi edemezken mucizevi bir şekilde 17 yaşına geri döner. Mike’ın 17 yaşındaki görünümü, 30 küsur yaşındaki tavırları öğrenciler arasında hiç hoş karşılanmaz. Mike en iyi yıllarını yeniden yakalamaya çabalarken başına gelmiş en iyi şeyleri kaybetme riskiyle karşı karşıyadır.

    17 Yeniden yazısına devam et

    Soru İşaretleri ?????

    Adana Altın Koza Film Festivali ilgili endişelerimi ve sinemanın geleceği açısından yaratacağı kaosu dilimin döndüğünde anlatmaya çalıştım.

    Ne yazık ki, soru işaretlerimize festival yöneticilerinden en ufak bir cevap gelmedi. Seçilen 12 filmden 10 filmin İstanbul Film Festivali’nde yarışmış olması ve dışarıda 19 filmin kalması büyük bir tesadüfte olabilir, yarışan filmleri asla zan altında bırakmak istemiyorum. Ama bu ön jüri kimlerden oluşmaktadır, festival komitesi bunu acil açıklamalıdır. Yoksa bu konu ile ilgili girişimlerimi daha üst muhataplara ulaşmaya çalışarak yapacağım. Kapalı kapılar arkasında Türk sinemasının tezgâhlanmasını asla görmezden gelemeyiz.

    Ve bu tezgâhçıları deşifre etmektende kaçınmayız. Adana Büyük Şehir Belediyesi’nin festivaldeki kurmayları da susarak bu suça ortak oluyorlar.

    Ön jürinin kimlerden oluştuğu, bu filmleri kimlerin seçtiğini gizlemeyin. Çıkın ön jüri şu sebeplerden dolayı şu filmi almış, şu filmi de şu gerekçeden dolayı elemiştir, sizden beklenen budur.

    Gerekçeli kararları ile ilgili açıklama yapılmalıdır.

    Aksi takdirde Adana Film Festivali gerek sektör içinde, gerekse yurt çapında prestij kaybedecektir. Sinemacıların zor kazanımlarından olan festivallerimiz lobilerin eline bırakılmamalıdır. Çok ciddi rakamlar olan nemalı ödüller adil şartlarda dağıtılmalı.

    Filmlere tek tek takılmak istemiyorum, ancak bir film var ki değinmeden edemeyeceğim, üretici arkadaşlara saygısızlık yapmak istemem, ama 2008 Amsterdam Belgesel Film Festivali’nde, belgesel film olarak yarışan İki Dil Bir Bavul adlı film hangi gerekçe ile uzun metraj yarışmasına alınmıştır?

    Belgesel olarak üretilen bir film nasıl bir anda kategori değiştirmiştir?

    Bunlar cevap bulması gereken sorular. Sektörde sekiz yıl örgüt yöneticiliği yapmış biri olarak aslında ben bunun cevaplarını çok iyi biliyorum. Elemenin nasıl olduğuna dair duyumlarımda var, ancak duyumlara değil, her zaman işin başındaki insanların yapacağı açıklamalara itibar etmek durumundayız.

    (16 Mayıs 2009)

    Bülent Pelit

    Bunu Gerçekten Yapmalı mıyım?, 38. Montreal Uluslararası Yeni Sinema Festivali’nde

    İsmail Necmi’nin ilk uzun metrajlı filmi Bunu Gercekten Yapmalı mıyım?, 38. Montreal Uluslararası Yeni Sinema Festivali’nin Uluslararası Yarışma Bölümüne seçildi. Festivalde, önceki yıllarda Jim Jarmusch, Spike Lee, Atom Egoyan, Guy Madden gibi bağımsız yönetmenlerin ilk filmleri uluslarası arenaya çıkmıştı. 07 – 18 Ekim 2009 tarihlerinde gerçekleşecek festivalin Uluslararası Yarışma Bölümü’nde geçen sene Hunger, Snow, Waltz with Bashir ve Tulpan gibi önemli ve bol ödüllü filmler yarışmıştı.

  • Basın Bülteni
  • Festival Web Sitesi
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Tüm Şirketler

    Tüm Şirketler,
    01 – 07 Mayıs 2009 Haftalık (Weekly),
    02 Ocak – 07 Mayıs 2009 Yıllık (Annual), Eski Yıllar Yıllık (Ex Years Releases Annual), Hafta Hafta (Week by Week) Box Office listeleri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.

    Aşk Ateşi

    Guillermo Arriaga’nın yönettiği ve Charlize Theron, Kim Basinger, Jennifer Lawrence ile Jose Maria Yazpik’in oynadığı Aşk Ateşi (The Burning Plain), 12 Haziran 2009′da Pinema Film dağıtımıyla Pinema Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Bir restoranda işletmeci olan Sylvia gizemli bir kadındır. Maria ise Meksika’da babası ve en yakın arkadaşıyla mutlu mesut bir hayat sürmektedir. Ancak trajik bir kaza her şeyi değiştirir. Mariana ve Santiago, beklenmedik bir şekilde aşık olurlar. Terk edilmiş bir karavanda, Gina ve Nick arasında yaşanan yasak aşkın fırtınası, Sylvia ve diğer karakterlerin hayatlarını bambaşka bir şekle sokar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • Web Sitesi
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Aşk Ateşi yazısına devam et
  • Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu