İki Dil Bir Bavul, Viranşehir Belediye Kültür Merkezi Sineması’nda

İki Dil Bir Bavul, 13 Kasım Cuma günü Viranşehir Belediye Kültür Merkezi Sineması’nda gösterime giriyor. 14 Kasım Cumartesi günü saat 19:00’da ise filmin yönetmenleri Özgür Doğan ve Orhan Eskiköy yapılacak söyleşide seyirci karşısına çıkacak. İki Dil Bir Bavul, 46. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi İlk Film Ödülü”nün yanısıra Uluslararası Ortadoğu Film Festivali’nde En İyi Ortadoğu Belgeseli seçilerek Siyah İnci ödülüne lâyık görüldü. Film ayrıca geçtiğimiz Haziran ayında yapılan 16. Adana Altın Koza Film Festivali’nde Yılmaz Güney Jüri Özel Ödülü ve Sinema Yazarları Derneği En İyi Film Ödülü’nü kazanmıştı.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Büyük Oyun, Uluslararası Hindistan Kerala Film Festivali’nde Açılış Filmi Olarak İzleyici ile Buluşuyor

    Yönetmenliğini Atıl İnaç’ın, yapımcılığını Ayfer Özgürel ve Avni Özgürel’in gerçekleştirdiği, dünya prömiyerini Montreal Film Festivali’nde yapan Büyük Oyun (A Step into the Darkness), 11 Aralık 2009 tarihinde Uluslararası Hindistan Kerala Film Festivali’nde açılış filmi olacak. 6000 izleyicinin katılımı ile gerçekleştirilecek olan Kerala Film Festivali açılış gecesinde seyirci ile buluşacak olan Büyük Oyun (A Step into the Darkness), ülkemizde 02 Nisan 2010 tarihinde vizyona girecek. Film, ABD’nin operasyon yaptığı Irak’ın bir köyünde ailesini kaybeden Cennet’in hayatını anlatıyor.

    Aşk Geliyorum Demez, Kanal D Cinemania’da

    Ömür Gedik’in hazırlayıp sunduğu sinema programı Kanal D Cinemania’da bu haftanın stüdyo konukları Aşk Geliyorum Demez filminin başrol oyuncuları Bergüzar Korel, Tolgahan Sayışman ve Zeki Alasya. Aşk Geliyorum Demez filminin setinde neler yaşandı? Tolgahan Sayışman neden bir süre televizyondan uzak kalacağını söylüyor? Zeki Alasya Türk halkının özlemini nasıl giderecek? Editörlüğünü Fırat Sayıcı’nın yaptığı programda vizyona yeni giren filmler, sinema tarihinin en iyi savaş filmleri ve çarpıcı sinema haberleri yer alıyor. Ömür Gedik’le Cinemania her Cumartesi Kanal D’de.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Aşk Geliyorum Demez, Kanal D Cinemania’da yazısına devam et
  • Türk Sinemasına Reha Erdem ile Yeni Bir Bakış

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü, sinema sanatına gerek konu gerek yönetim olarak farklı soluklar getiren sanatçıları mercek altına alıyor. Türk Sinemasında Yeni Bakışlar başlığını taşıyan dizinin ilk konuğu Reha Erdem. İlk uzun metrajlı çalışmasını 1989’da usta sanatçının son filmi Kosmos’a kadar olan sinema serüvenine ışık tutacak etkinlik, söyleşi ve film gösterimlerinden oluşuyor. Etkinlik çerçevesinde Kasım ayı boyunca Reha Erdem’in yönettiği Beş Vakit, Hayat Var, Korkuyorum Anne ve A Ay filmleri Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi Sineması’nda izlenebilecek.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Türk Sinemasına Reha Erdem ile Yeni Bir Bakış yazısına devam et
  • startv.com.tr’den “Kurtlar Vadisi Gladio” Galasına 5 Davetiye

    Türkiye’nin konuşturan ve konuşulan dizisi Kurtlar Vadisi, Kurtlar Vadisi Gladio ile bir kez daha beyaz perdeye taşınıyor. Türkiye’nin yakın tarihine etki eden önemli olayların konu edildiği filmde, gizli gerçekler bir kez daha gün ışığına çıkartılıyor. www.startv.com.tr adresinde yer alan başvuru formu ise katılımcılarına, filmin 18 Kasım Çarşamba akşamı yapılacak olan galasına gitme şansı veriyor. Sitedeki ilgili bölüme başvuru yapan 5 şanslı izleyici gala davetiyesi kazanıyor. Davetiye kazanmak için http://www.startv.com.tr adresindeki başvuru formunun doldurulması gerekiyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Gladio’nun Derin Devleti

    Kurtlar Vadisi Gladio
    Yönetmen: Sadullah Şentürk
    Senaryo: Raci Şaşmaz, Bahadır Özdener, Cüneyt Aysan
    Müzik: Gökhan Kırdar
    Görüntü: Selahattin Sancaklı
    Oyuncular: Musa Uzunlar (İskender Büyük), Tuğrul Çetiner (Bülent Fuat Aras), Ayfer Dönmez (Ayşe), Sezai Aydın (Turgut Özal), Köksal Engür (General)
    Yapım: Pana Film (2009)

    Televizyonun “komplo teorisi” dizilerinden “Kurtlar Vadisi” üçünçü defa sinemaya geldi. Serdar Akar’ın yönettiği “Kurtlar Vadisi Irak”ı daha önce görmüştük. “Kurtlar Vadisi Gladio”, Türkiye’nin yakın tarihinde trajediler yaşatmış derin devlete bakıyor.

    İskender Büyük, emekli bir asker ve şimdi yargılanıyor. İskender Büyük’ün adı Büyük İskender’i çağrıştırıyor. Vatan için çarpışmış, Gladio tarafından kullanılmış İskender Büyük bir şeker hastası. Belki de bu yüzden sesi kısık ve hep yorgun. Mahkemesi yapılan İskender Büyük, 1993 yılını hatırlar birden. Özel harekatın komutanı İskender Büyük, Beyrut’a yakın Bekaa Vadisi’nde PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kaldığı eve baskın yapıyor ve suikast son anda önleniyor. Ölümden kurtulan İskender Büyük, operasyonu dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın engellendiği düşüncesine kapılıyor. İskender Büyük’ün “iki numaralı Gladio” dediği Profesör Bülent Fuat Aras’ın plânıyla Turgut Özal’ı zehirleyerek öldürüyor. Eylemlerin içine bir Rambo gibi dalmış İskender Büyük, şimdilerde emekliliğini hapishanedeki hücresinde geçiriyor. Hiçbir avukatı da istemiyor. Sonunda genç bir avukat Ayşe dünyasına giriveriyor bu tekinsiz dünyada. Filmde bazı karakterler gerçek dünyadaki adlarıyla yansımış, hatta tipleri de o karakterleri çağrıştırıyor. Ama adları ve tipleri değiştirilmiş karakterler de var. Zihninizde “komplo teorileri” dolaşıyor film boyunca. O karakterler gerçek dünyada kimi çağrıştırıyor diye. Filmdeki Turgut Özal ve Abdullah Öcalan karakterleri de gerçekten iyi yansımış. Oyuncular karakterlerinin ruhuna girebilmiş. Kısık sesli İskender Büyük karakterini canlandıran Musa Uzunlar’ın da hem hareketli hem de dramatik sahnelerdeki performansı iyiydi.

    Gladio’nun kısa kılıcı…

    Yönetmen Sadullah Şentürk, 1972 yılında Erzurum’da doğmuş. Şentürk, genelde televizyon dizileriyle hatırlanan bir yönetmen. 2002’de “Ekmek Teknesi”, 2004’te “Görünmez Adam”, 2007’de “Kurtlar Vadisi Pusu” gibi dizileri yönetti. Senaryo yazarı Raci Şaşmaz, 1973’te Elazığ’da doğmuş. Filmin hem yönetmeni hem de senaristi Doğulu. Bildikleri bir coğrafyadalar. Raci Şaşmaz, tüm “Kurtlar Vadisi” çalışmalarınır senaryolarını da yazdı. Bu karışık ve aksiyon yüklü “derin devlet”li film, yer yer muhafazakâr Hollywood filmlerinde sıkça kullanılan yollardan gidiyor. “Kurtlar Vadisi Gladio” filminde bazı şeyleri anlatım, yani kurgusal anlamda mantıksız bulabilirsiniz. Elbette her filmin kendine göre bir mantığı var. Bu bir aksiyon-gerilim filmiyse her şey mümkündür diyorsunuz. Filmin aksiyon ve çatışma sahneleri çarpıcı. Sinemamızdaki son dönemlerdeki teknik gelişmeler filmde karşılığını bulmuş. “Şimdiki zaman” ve “geçmiş zaman”ın iç içe anlatılması da iyiydi. Bu filmi seyrederken, çürük olanın sistem değil, sistemin açıklarını iyi kullanan birkaç çürük elma olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz. O çürük elmalar sepetten atılınca her şey eskisi gibi olacakmış duygusunu manipüle ediyor sanki bu film. “Kurtlar Vadisi Gladio” filmini seyrederken insan nasıl bir cehennemin içinden geçildiğini fark ediyor ve dehşete kapılıyor. Kürtlerle savaş, bazı güçlere güç kattığını anlıyorsunuz. Jitemler, özel timler, özel harekâtlar vs. Uyuşturucu ve silâh kaçakçılığı, mafyavari yapılanmalar, iktidar savaşları ve birçok şey. Gladio denilen örgüte NATO’ya üye ülkelerde “derin devlet” yapılanması deniliyor. Gladio, Latince “kısa kılıç” anlamına geliyor. Örgüt ilk defa Amerikalılar ve İngilizler tarafından 1952’de kuruldu. Bu kontrgerilla örgütlenmesine “Stay Behind” (Geride Kal) adı verilmişti. Bu örgüt Avrupa’da birçok terör eylemi gerçekleştirdi. Bu örgütlenme, devlet içinde devlet, yani “derin devlet”ti. Biz sıradan faniler, Gladio adını ilk defa Luc Besson’un 1990 yapımı “Nikita” filmiyle duymuştuk. Rastlantının böylesi, “Nikita” filmi 3 Kasım 1996’da bir televizyon kanalında gösterilirken alttan bir yazı geçmişti, Susurluk’ta bir kaza oldu diye. İşte o zaman “Nikita” filmindeki Gladio’nun hayatımızın içinde olduğunu öğrenmiştik.

    (19 Kasım 2009)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    Türkler Çıldırmış Olmalı’nın Afişi Hazırlandı

    Murat Aslan’ın yönettiği ve Peker Açıkalın, Önder Açıkbaş, Durul Bazan ile Erdal Tosun’un oynadığı Türkler Çıldırmış Olmalı’nın afişi hazırlandı.
    27 Kasım 2009′da UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarılacak olan Avşar Film yapımı filmde, teknesiyle dünya turuna çıkan Türkiye’nin en zengin ve ünlü işadamını kaçıran Somalili korsanlara karşı Türkiye’den gönderilen özel ekibin komik maceraları anlatılıyor.
    Türkiye’nin ilk “yerli” filmi olan Türkler Çıldırmış Olmalı’nın çekim mekânları Türkiye, Los Angeles ve Güney Afrika.

  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Türkler Çıldırmış Olmalı’nın Afişi Hazırlandı yazısına devam et
  • Türk Sineması Görsel Hafıza Projesi’nin Tanıtım Kokteyli “Mithat Alam Film Merkezi”nde Yapıldı

    Mithat Alam Film Merkezi’nin Türk Sineması Görsel Hafıza Projesi’nin tanıtım kokteyli yapıldı. Çalışmada sinema sanatçılarımızın anı ve bilgi birikimleri kamera önünde kendi sesleri ile kayda alınıyor. Çalışmada bugüne kadar Aram Gülyüz, Atıf Yılmaz, Aydemir Akbaş, Birsen Kaya, Bülent Oran, Duygu Sağıroğlu, Eşref Kolçak, Fikret Hakan, Filiz Akın, Giovanni Scognamillo, İlhan Arakon, İzzet Günay, Jeyan Mahfi Tözüm, Kadri Yurdatap, Memduh Ün, Muzaffer Tema, Nijat Özön, Orhan Günşiray, Rekin Teksoy, Safa Önal, Sezer Sezin, Şadan Kamil, Şeref Gür, Tuncel Kurtiz, Ülkü Erakalın, Vedat Türkali, Yılmaz Atadeniz gibi sinemamızın unutulmayan isimlerinin anıları kayıt altına alındı.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Türk Sineması Görsel Hafıza Projesi’nin Tanıtım Kokteyli “Mithat Alam Film Merkezi”nde Yapıldı yazısına devam et
  • Bornova Bornova’nın Basın Gösterimi Yönetmen ve Oyuncuların Katılımıyla Yapıldı

    Başrollerinde Öner Erkan, Kadir Çermik, Damla Sönmez ile Erkan Bektaş’ın oynadığı Bornova Bornova’nın oyunculu basın gösterimi 11 Kasım 2009, Çarşamba günü Beyoğlu Alkazar Sineması’nda yapıldı.
    Gösterime filmin yönetmeni İnan Temelkuran ve Öner Erkan, Damla Sönmez, Erkan Bektaş ile filmin diğer oyuncuları katıldı.
    Hayatın tam ortasından, yargılamaktan ziyade düşündürmek isteyen film, “İşim olsun, evleneyim, çocuk sahibi olayım, emekli olup torunlarıma bakıp öleyim, gerisi detay” diyen insanları anlatılıyor.

  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Bornova Bornova’nın Basın Gösterimi Yönetmen ve Oyuncuların Katılımıyla Yapıldı yazısına devam et
  • Renklerin İçinde, Bambaşka Bir Film: Suluboya

    Birkaç saatliğine gerçek dünyanın kasvetli gri renginden sıyrılın… Yönetmenliğini, karikatürist-illüstratör Cihat Hazardağlı’nın yaptığı Suluboya sizi fırça darbeleri, maketler, heykeller ve Fazıl Say’ın şahane müzikleri eşliğinde sanat ve yaratıcılık dolu benzersiz bir sinema deneyimine çağırıyor. Birçok ünlü oyuncuyu bir araya getiren The Watercolor / Suluboya Türkiye’de yapılan ilk dijital film olma özelliğine sahip… Filmin konusu ise şöyle; 12 yaşındaki Marco babasının girişimiyle sokak ressamlarıyla tanıştırılır ve onların büyüttüğü güzel genç bir kızdan resim dersleri almaya başlar. Marco bu güzel kıza aşık olur; zamanla karşılıksız aşkı, cinselliği, dostluğu ve sanatın gerçek anlamını öğrenir…

    Sinemamız adına heyecan verici bu yapım dijital salonların sınırlı olması nedeniyle ancak bir hafta vizyonda kalabiliyor. Yani bugün son gün… Başka zaman, bir yerlerde izleyicilere ulaşacak diyor Cihat Hazardağlı ve bu kısa zamanda filmi izleyenlere çok teşekkür ediyor…

    Beyazperde de suluboya, daha önce sinemada alışık olduğumuz bir teknik değil… Belki dünyada benzeri vardır ama Türk sinemasında ilk kez karşılaşıyoruz… Nasıl karar verdiniz böyle bir teknikle film çekmeye?

    Bu tarz çalışmaları aynı kefeye koymadan önce tekniği iyi takip etmek gerekir. Bunu şimdiye kadar takip ettim. Benim teknik çalışma detayımda yapan yok. Video ile çekip suluboya filtresi vermeye çalışmışlar ama arka plân titriyor. Adam video çekmiş üsten boyamış veya skaner darkley farklı efeklerden yapılmış çalışmalar var. Kulak buruncu ile göz doktorunu aynılaştırmak gibi… İşte bunun zor ve emek isteyen ve bir tekniği olduğunu bildiğimden yapmaya karar verdim. Guaşla klâsik çizgi film yaparsınız ama suluboyayı her karede asla. Bütün yabancı art dergilerini sürekli takip ettim. Olsaydı da bende uğraşmasaydım. Ama gazeteci (sen değil) okumuyor, bilmiyor, ‘yapıldı’ diyor. Bu tekniklerden anlayanlar da hayrete düşüyor. Zaman içine kıyaslamalar olacaktır.

    Ayrıca film Türk sinemasının alışık olduğumuz yapısından da farklı bir yerde duruyor… Siz filminizi nasıl yorumluyorsunuz?

    Siz galiba filmi dikkatli izlemişsiniz. Nihayet… Çok şükür… Ben bu filme ilk başladığımda her ülkeden 10 kişi izlese bana yeter dedim, dolaştım. Bu bir denemedir. Bu tarz filmler daha çok yapılacaktır. Teknoloji önce militarizme hizmet eder en son sanatçıya… Bir defa teknik olarak epey yol aldı bu ülke ama sineması birkaç kişinin çabası dışında aynı. Bir defa ben televizyondan seyrettiğim şeyi neden sinemada izleyeyim ki… Bu halk anlamaz, halkına hakaret edeceksen ona kötü işler yaparak hakaret etme. Bu halk iyi şeylerden anlar ama ticarette sabır yoktur. Ona göre denk bütçe yapacaksınız. Nasıl bağımsız Amerikan Sineması varsa, Türkiye’de de tröstleşmenin önü kesilmeli. Benim filmim bir denemdir.

    Nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz? Her işte sabır gerekli ama bu proje için biraz daha fazlasına ihtiyacınız olmuştur sanırım…

    Bunu hiç ticari beklentilerle yapmadım. Sevdiği iş yapanlar asla çalışmazlar… İşlerimin arasında deneme yanılmalarla yaptım. Burada herkes bunu tek bilgisayarda yaptığımı zannediyor. Bu filmde her şey boyandı. Özel yazılımla filtremi buldum. Fotoğraf makinesi ile kaliteyi yakaladım. Bu bize mahsus acelecilik… Hollywood’da normal bir film 3 yıldan ön bitmez. Bir yıl sadece senaryoyla uğraşırlar. Sabırsızsanız zaten bu işlerle uğraşmayın.

    Birbirinden değerli oyuncular filme ayrı bir tat veriyor… Filmi ilk anlattığınızda oyuncular nasıl yaklaştılar, ne gibi sorular sordular?

    Hepsi ama hepsi inanılmaz ve karşılıksız destek verdi. Fazıl Say’da aynı şekilde… Son gününe kadar yanımda oldular. Bence Tuba Ünsal bu filmle oyunculuğunu ispat etti. Halûk Bilginer’in yardımcısı, “Halûk Bilginer kontart imzalamadan sete adım atmaz” dedi. Daha yeni imzalaştık. Güven dostluk ve farklı bir işte buldular kendilerini. Bir yönetmenin yaşayacağı en büyük keyfi yaşattılar. Hepsinin resimleri Wallpaperlarda… Hepsi dostum, arkadaşım, çabamın destekçisi oldu. Sağolsunlar.

    Film boyunca Savaş Dinçel’i daha duygusal bir şekilde izliyoruz. Filmde de gerçek hayatta olduğu gibi ilk önce onu kaybediyoruz… O sahne ölümünden sonra mı öyle karar verildi yoksa zaten öyle mi plânlamıştı?

    Hepimiz bir gün öleceğiz ama sanatçı ölümün elinden bir şeyleri kurtaran adamdır. O bizimle olamadı, belki de oldu… Ama biz onu andık en azından. Savaş Dinçel bir karikatüristtir ve yüzü evrensel çizgilere sahiptir. Filmde ölmesi tamamen tesadüf… Yani biz çektikten aylar sonra aramızdan ayrıldı.

    Büyük ressamlar hayatları boyunca hep zorluk çekmişlerdir. Çoğu en güzel eserlerini kiralarını ödeyebilmek uğruna satmış ya da çok cüzi paralarla resim yaparak kendilerini geçindirmeye çalışmıştır… Biraz da onları yad ediyoruz sanki sokak ressamlarıyla…

    İşte film konusuyla biçimiyle de sanatın zorluklarını anlatıyor. Çocukluğumda Ankara’da birkaç ressamın hazin hikâyelerine şahit olmuştum. Bu hikâye, o alt yapı ile yazıldı. Belki de bu yüzden ressam olmadım, karikatürü seçtim, TV Programcılığı okudum. Hatta hep sinema hayali kurdum. Şimdi ev kadınları kocalarının parasıyla evde ressam oluyorlar.

    Yine sanatçıların zorluklarla dolu yaşamları bana biran Achero Manas’ın Noviembre filmini anımsattı… O filmde de gerçek sanatın sokakta yapılabileceği ve parayla satın alınamayacağı fikri üzerinde duruluyordu… Siz ne düşünüyorsunuz?

    Sanat sokaktan çıkar, saraya gider ve halka sonra ulaşır. Bütün cazcılar, repçiler sokaktan gelir… O filmi izlemedim. Sokak hikâyeleri sinemanın, sanatın özünü oluşturur. Benim filmim de bir bant kurulup işci gibi çalıştırılıyor. Çin’de bant kurulup yağlı boya tablolar yapıyorlar.

    Filmin masalsı yapısı var. Bir de telâffuzlar da ağır ve tane tane… Bu konuşmalar çocukların da daha rahat anlaması için bu şekilde yapıldı?

    Hayır, tamamen teknik bir zorluktan oldu… Bu fotoğraf makinesi ile çekildiği için hızları ayarlamakta zorluk çektik. Ama bu sene çıkan kameralar bu zorluğu aşacak. Evet, duru bir anlatım istedim ama biraz ağırlaştırdı. Zaten en çok eleştiriyi ağırlığından aldı. Televizyon için biraz hızlanacak…

    Filmin dilinin İngilizce olması bazı tartışmalara yol açtı… Sizin, “Ben bu filmi Türkiye için yapmadım, bu yüzden dili İngilizce” gibi bir çıkışınız olduğu söylendi… Aklıselim bir şekilde düşünürsek aslında bir evrensellikten bahsettiğinizi anlamak zor değil… Sizce de öyle değil mi?

    Bakın, Türk sineması yönetmenleri oyuncuları ve senaristleri ile dünyaya açılmalı. Ben açılırım açılamam. Türk sinemasında İngilizce de -‘de’nin altını çiziyorum- filmler yapmalı diyorum. Cem Yılmaz yapmalı, Yılmaz Erdoğan yapmalı… Evrensel konuları işlemeliler. O kadar paralar kazanıyorlar ama adları Edirne sınırında hâlâ. Yapmalılar, gerekirse para kaybetmeliler benim gibi. Artık teknik imkânsızlık diye bir şikâyet duymuyoruz. Bol paraları var, deneme yapmalılar. Ben borçla bu filmi bitirdim. Ama onlar binlerce işlenmiş konuları işleyip para kazanıyorlar. Üstelik sinema adına bana hiç bir şey vermeden. Burada kendi dilinde sinema yapıp dünyaya açılmış elbette binlerce isim var. İnternetten sonra, İngilizce evrensel dil oldu. Boolywood, Hollywood’a da hangi dille girdi?

    Film büyük bir hayalgücünün ürünü… Sinemada hayal gücü deyince Tim Burton ilk akla gelenlerdendir… Siz takip eder misiniz Tim Burton sinemasını, ya da etkilendiğiniz başka isimler oldu mu?

    Tim Burton’u bilmeyen sinemayı bilmez… Onun stop motionları dahicedir ama ben herkesten etkilendim… Zaten onun için ayrı bir yol denedim. Benim teknik olarak kullandığım hayal gücümün sınırlara çarpmaması. Film Venedik’te, Londra’da geçiyor. Su, suluboya ile çok örtüştü. İşte yaptığım yenilik ise, bunu denedim. İstanbul’da yaşıyorum. Üç sokak ressamını bir arada görmedim ki hiç… Bu tarz teknikler hayal gücünün sınırlarını da zorlayacaktır. Özellikle animasyon Türkiye’de sınıfta kaldı. O kadar yetenekli genç var ki. Bu arada Suluboya perşembe günü vizyondan kalkıyor. Bunun nedeni Dijital salonların sınırlı olması. Zaten anlaşmada bir haftalıktı. Başka zaman bir yerlerde izleyiciye ulaşacak… İzleyenlere teşekkür ediyorum…

    (19 Kasım 2009)

    Gizem Ertürk