İnsan Endişeden Yaratılmıştır

Euripides’in başlıkta yer alan tümcesiyle açılıyor ‘Sen Aydınlatırsın Geceyi’. Sinemamızın son dönem en yaratıcı isimlerinden Onur Ünlü’nün bu yeni çalışması, Fars dilinin usta şair filozofu Sadi-i Şirazi’nin ‘bir dirhem et, birkaç damla kan, bir yığın endişe’ olarak tanımladığı insanoğlunun varoluş sorunsalı üzerine.

Mekân bu kez şirin bir Ege kasabası. Ünlü’nün babasının memleketi Akhisar’da yaşayan kasabalıların her birinin olağanüstü güçleri var. Kimi duvarın içinden geçebiliyor, kimisi eliyle ateş ediyor, akıl almak için başvurulan öğretmen ironik bir biçimde görünmezdir vs. Öykünün merkezindeki, yan hakemlik de yapan berber Cemal, duvarların ardını görebilme özelliğine sahiptir. Ancak bu özel güçler, karton Hollywood süper kahramanları gibi huzur getirmez onlara. Yaşamın anlamı ya da anlamsızlığı üzerine derin derin düşünür Cemal. ‘Sen de sonunda ölecek olan birisin. Bu dünyanın derdini çözmenin imkânı yoktur’ gibisinden lâflar eder. Ünlü’nün sözleriyle “İnsan dünyaya fırlatılıp atılmıştır ve çaresizce debelenmektedir. Bundan dolayı temel duygusu ‘ayrılık’ bunun tezahürü de ‘hüzün’dür. İnsan yabancılaşınca güler, ancak anlık yabancılaşma onu hüznünden koparmaz”.

Bu söylem doğrultusunda trajik olanla komik olan iç içedir Ünlü’nün yapıtında. Yönetmen önce kasabalıların hikâyesini kurmuş. Ve dramatürjik açıdan sağlam bu öykünün içine fantastik unsurları yerleştirmiş. Böylece trajik olanla komik olanın birlikte akmasını sağlamış. Fantastik unsurlar filmin görselliğini de büyük ölçüde beslemiş. İnsanoğlunun acıklı ve komik yanını birlikte ele alırken, kendine özgü absürdünden büyük destek almış Ünlü. Ve bu absürdü, metaforların düz anlamıyla kullanılmasıyla gerçekleştirmiş çoğunlukla. Devamlı dert dinleyen doktor İrfan düz anlamda kan ağlıyor. Defne ile Cemal’in başlarına taş yağıyor. Ya da iki sevgili aşık olduklarında mutluluktan fiziki olarak havaya uçuyorlar vs.

Onur Ünlü yönetmen olduğu kadar yazar olarak da önemli bir isim. Bu son çalışması, Shakespeare’in 28 numaralı sonesindeki bir dizeden (‘when sparkling stars twire not thou gild’st the even / yıldızlar kör olduğunda sen aydınlatırsın geceyi’) aldığı isminden başlayarak edebi bir tad vaat ediyor. Örneğin, Cemal’in yetim öksüz fabrika kızı Yasemin’den Shakespeare dizeleriyle özür dilediği sahne ‘Romeo ve Juliet’in balkon sahnesine gönderme. Ancak Cemal’in elinde işkembe torbasıyla sahneye dalması şiirsellik ve mizahın Ünlü usulü kıvamında dengelenmesini sağlamış.

Şehrin çılgın kalabalığından ve gürültüsünden uzakta, olabildiği en kendine yakın halinde, huzurlu ve dingin gözüken bir doğal kasaba ortamında bile varoluş endişesiyle debelenen karakterlerinin hikâyesi için özellikle Akhisar’ı seçmiş Ünlü. Filmin mükemmel siyah-beyaz estetiği yine kendi tercihi. İnsanoğlunun bu komik olduğu denli hüzünlü hikâyesinin karakterleri, dört başı mamur bir oyuncu kadrosu tarafından canlandırılmış. Başta berber Cemal’de harika Ali Atay ve Yasemin’de Demet Evgar olmak üzere, ‘Leyla ile Mecnun’ ekibine ilâveten irili ufaklı yan rollerde gözüken Ercan Kesal, Nadir Sarıbacak, Tansu Biçer, Ezgi Mola gibi önemli isimlerin katkılarıyla toplu bir oyunculuk şöleni izliyoruz. 32. İstanbul Film Festivali En İyi Film, senaryo ve kurgu ödüllü ‘Sen Aydınlatırsın Geceyi’, ülkemiz sinema hasadının bu yılki en parlak örneklerinden biri. Kaçırmayın.

[‘Sen Aydınlatırsın Geceyi’, ‘Başka Sinema’ projesi kapsamında İstanbul’da Beyoğlu Beyoğlu; Kadıköy Rexx; Altunizade Capitol Spectrum; Ankara’da Kızılay Büyülüfener Sinemaları’nda; ‘Onur Savaşı / Jagten’ ve ‘Frances Ha’ ile birlikte dönüşümlü seanslarda gösterilmektedir. Diğer iki filme ait yazılarıma (*) sadibey.com arşivinden ulaşabilirsiniz.]

(*) Onur Savaşı / Frances Ha

(04 Kasım 2013)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com